Umut (Romalılar 12:12)
Her zaman teşvik edilmeye, cesaretlendirilmeye ve yüreklendirilmeye ihtiyacımız vardır. Çünkü her zaman sıkıntılar, acılar yaşıyor ve zorluklar içerisinde buluyoruz kendimizi. Ama şükrolsun ki, Rabbin Sözü bizim teselli kaynağımızdır ve bizi teşvik ediyor. Bu sözlerden biri de Romalılar 12:12’dir:
“Taşıdığınız umut sizlere sevinç versin. Çektiğiniz acılara katlanın, sürekli dua edin!”
Biliyoruz ki ilk dönemde Mesih imanlıları çok büyük sıkıntılardan, elemlerden geçtiler. Ve yine biliyoruz ki, kilise tarihinde birçok katliamlar oldu. Mesih imanlılarını birçok güçler yok etmeye çalıştılar. Bugüne dek de birçok sıkıntılar, zorluklar yaşanıyor imanlılar arasında.
Romalılar’da okuduğumuz bu ve benzeri ayetler hem o dönem imanlılarını teşvik edip cesaretlendirdi, hem de bizleri teşvik ediyor ve bizlere cesaret veriyor.
Rabbe şükürler olsun ki, bugün bizler oldukça özgürüz, hiç bir korkumuz, kaygımız olmadan bir araya gelebiliyor, toplanıp seviniyoruz, Rabbe tapınabiliyoruz. Bu nedenle bu özgürlük ve ayrıcalık için şükretmemiz gerek. Ama yine de dediğim gibi her zaman kişisel acılarımız, korkularımız, sağlık sorunlarımız, aile sıkıntılarımız oluyor. İş yerindeki sorunlarımız, maddi manevi kaygılarımız bizleri sürekli olarak yıpratmaya çalışıyor. Sonunda ne oluyor? Karamsar düşünceler bizi sarıyor ve düşürüyor. Bu kötü olaylar bizi aşağılara çekmeye çalışıyor.
Ama burada Tanrı Sözü bize, “Umudumuzu hatırlayın. Bu umut size sevinç kaynağı olsun!” diyor. Durumunuz ne olursa olsun, her şart altında bu umuda sarılın ve sevinin!
Umut nedir? Bazen mektup yazdığında, bir mesaj gön¬der¬diğinde artık SMS yazıyoruz: umarım iyisin ya da he¬piniz iyisiniz, deriz değil mi? Burada umulan bir umut söz konusudur. Ya da umarım yarın hava gü¬zel¬dir, oraya buraya gideriz, piknik yaparız, diyoruz. Ama bu umut sadece sıradan bir dilek, bir istektir. İyi olmanı di¬liyorum. Havanın güzel olmasını umut ediyorum. Söz¬lüğe baktığımızda umudun, beklenilen bir şeyin ger¬çekleşeceğine güvenmektir, diye yazar. Ama umut as¬lında bir arzudan, bir dilekten daha büyük bir güveni içe¬rir. Tanrı Sözü’ne baktığımızda çok daha kesin, güç¬lü bir durum vardır umut sözcüğü içerisinde. Çünkü Tan¬rı’yla ilgili olan umut kesin bir güvencedir. Bir um¬mak değil, kesinlikle gerçekleşecek olan bir durumdur.
İbraniler 11:1’de imana ilişkin çok harika bir açıklama vardır: “İman umut edilen şeylere güvenmek, görünmeyen şeylerden emin olmaktır!”
“Emin olmak!” Bu harikadır. Görmediğimiz halde umut ediyoruz. Biliyoruz ki, Tanrı’nın Sözü doğrudur ve vaat ettiği bütün sözler gerçektir ve yerine gelecektir. Hatta Tanrı Sözü daha da ileriye gidip, bu umut sadece bir söz, bir terim değil; diri, yaşayan ve yaşam getiren bir umuttur, diyor.
1 Petrus 1:3-9’da şunları okuyoruz: “Rabbimiz İsa Mesih’in Tanrısı ve Babası’na övgüler olsun! Sınırsız merhameti uyarınca yeniden doğmamızı sağladı, bizleri diri umuda kavuşturdu. Bunu İsa Mesih’in ölüler arasından dirilmesiyle sağladı; bizi çürümez, lekesiz, solmaz mirasa kavuşturdu. Bunu göklerde sizin için saklamaktadır. Çağın sonunda açıklanmaya hazır kurtuluş için, Tanrı’nın gücüyle bir kaledeymiş gibi imanla korunmaktasınız. Bununla seviniyorsunuz. Gerçi şimdi çeşitli sınamalarla bir süre acı çekmeniz gerekiyor. Bunlar imanınızın sınanması içindir. Gelip geçici bir nesne olmasına karşın, altın bile ateşle sınanır. Altından daha değerli olan imanınız, İsa Mesih göründüğünde övünçle, yücelikle, onurla belirsin. O’nu görmediğiniz halde seviyorsunuz. Şu anda O’nu görmediğiniz halde iman ediyorsunuz. Sözle anlatılmaz yüce bir sevinçle coşuyorsunuz. İmanınızın sonucunu, canlarınızın kurtuluşunu alıyorsunuz!”
Bu diri, yaşayan umudun getirdiği sevinç, sıkıntı ve acılar içerisinde bile canlılığını sürdürüyor, insanı taşıyor, teşvik ediyor ve insana teselli veriyor.
İnsanın bu dünyadan bir sürü beklentileri vardır. Günlük yaşamı düşündüğümüz zaman bir sürü planlar yapıyoruz. Örneğin, bu sene tatile nereye gideceğiz? Şuraya ya da buraya mı gitsek diye kafa yoruyoruz. Belki de her şeyi planladınız ve bunun için de seviniyorsunuz. Tabii bu da bir sevinç ve beklenilen güzel bir şey. Ya da iş yerinde sıkıldığınız zaman hafta sonunu özlüyor ve bunu sevinçle bekliyorsunuz. Maaşınızı alacağınız günü bekliyorsunuz; veya emekli olmayı bekliyorsunuz sevinçle. Gençler ehliyet almak için seviniyorlar ve bekliyorlar. Nişanlananlar evlenmeyi sevinçle bekliyorlar. Ondan sonra bir bebeğin doğumunu bekliyorlar. Bunların tümü sevinç getiren beklentilerdir. Ama hepsi bu kadar mı? Hayat bu kadar mı? Bu umut ettikleriniz, bekledikleriniz yerine geldikten sonra birçok hayal kırıklıkları yaşanıyor. Tatil yerinde bunaltıcı sıcaklık, yemeklerin mideye dokunması, beklenilen tatil yerinin, odaların istediğiniz gibi olmaması tüm tatil boyu sinirlerinizi allak bullak ediyor.
Emekli oluyorsunuz, ama birden kendinizi bir boşlukta buluyor ve ne yapacağınızı, günlerinizi nasıl geçireceğinizi bilmiyorsunuz. Keşke bir kaç gün çalışabilsem diye düşünüyorsunuz. Umutla evlenen eş bir kaç yıl sonra boşanma davasıyla uğraşıyor. Sevinçle beklenilen çocuk ileride annesini babasını büyük sıkıntılara düşürüyor. Evde, aile içerisinde başlayan geçimsizlikler, sorunlar sizi hayal kırıklığına uğratıyor, hatta bazen canınızdan bezdiriyor. Bunlar da gerçek, değil mi? Dünyadaki bu beklentiler, bu umutlar çoğu zaman bizleri bu şekilde hayal kırıklığına uğratıyor.
Görüyoruz ki bu türden beklentiler, umutlar bizlere kalıcı bir sevinç vermiyor. Hatta inanç konusunda bile inancı sırf bir din, iyi bir şey olarak görüyor ve öyle yaşıyorsak, o zaman orada da büyük hayal kırıklığına uğrayacağız. Hatta bunu Pavlus 1 Korintoslular 15:19’da açıklıyor: “Eğer yalnız bu yaşam için Mesih’e umut bağlamışsak, herkesten çok acınacak durumdayız!”
Ancak sırf bu dünya için biraz dindar olmak, biraz daha dürüst olmak, biraz daha temiz olmak için Mesih’e umut bağlamışsak vay halimize! O zaman biz akılsız ve en acınacak durumdayız, diyor. Ama şükür olsun ki, bizim inancımız, umudumuz bu dünyayı, bu çağları aşan sonsuz bir umuttur. Sonsuza dek süren bir umudumuz vardır kardeşim. Çünkü İsa Mesih o sonsuzluğu bu dünyaya bize getirdi. O canlı – diri, sonsuz umudu bizim içimize, yüreğimize koydu; yeni doğuş aracılığıyla Kutsal Ruh’un sayesinde içimize yerleştirdi.
Sıkıntı günlerinde, evet, burada acılarımız, sıkıntılarımız var, sorunlarımız, dertlerimiz var, bunlar bitmiyor, diyoruz. Fakat benim hayatım bu dünyada bitmeyecek. Benim sonsuz bir geleceğim var. Parlak bir geleceğim var. Ben sırf bu dünya için yaşamıyorum. Bu umut bize teselli veriyor. Bu sadece kırk, elli, bilemedim yüz yıllık bir umut değildir. Ebedi – sonsuz bir umuttur.
Bu umudu İsa Mesih ölümü ve dirilişi aracılığıyla senin benim için sağladı. İsa Mesih çarmıh üzerinde bizi bu sonsuzluktan ayıran o günah sorunumuzu çözdü. Günahımızın bedelini kendi canıyla, kutsal kanıyla ödedi. Şükür olsun ki üç gün sonra mezardan çıktı ve ölümü de yendi ve sonsuzluk kapısını açtı. O kapı açık kardeşim. Senin için açık. Sen bu kurtuluşa daha katılmadınsa, Rab İsa’yı Rabbin ve kurtarıcın olarak daha bilmiyorsan, sonsuz umut nedir bilmiyorsan, gel Rabbe. Bunu kimse sana veremez. Bunu ancak İsa Mesih’ten dileyerek, tövbe ederek, iman ederek alabilirsin. Mesih sana elini uzatıyor, gel diyor. Artık böyle boş gezme. Umutsuz, sevinçsiz, hedefsiz, amaçsız bir hayat sürdürme. “Ben sana yaşamın özünü vermek istiyorum. Sonsuz – ebedi hayat vermek istiyorum”, diyor Rab.
İsa Mesih dirildikten sonra göğe gitti ve Yuhanna 14. bölümde Rab İsa Mesih ölmeden, göğe gitmeden önce öğrencilerine ne demişti, biliyor musunuz? “Ben gidiyorum!” Nereye? Bizlere yer hazırlamaya! “Tekrar geleceğim ve sizi yanıma alacağım” dedi. Babamın evine gidiyorum. Babamın evinde bol yer var, dedi. Babamın evi dediği zaman neresi bu? Rabbin mabedi. Hatırlıyor musunuz, İsa 12 yaşındayken Meryem’le Yusuf’tan ayrılıp Yeruşalim’de kaybolmuştu; sonra onlar onu aradıkları zaman İsa Mesih’i tapınakta, din adamlarıyla tartışıp konuşurken buldular. Ondan sonra Meryem ve Yusuf, “ne yaptın oğlum, bizler seni yitirdik diye korktuk” dediler. İsa, “ben yanlış bir şey yapmıyorum. Ben Babamın evinde konuşuyorum” dedi. Babanın evi tapınaktır. İşte bu tapınak göktedir. İsa Mesih oraya yer hazırlamaya gitti ve bizi yanına alacak. Babanın evine alacak.
Orada asla can sıkıntısı olmayacaktır, kardeşler. Evet, hiç bir zaman canımız sıkılmayacak. Hayır orada bol bol aktif – hareketli, canlı bir sonsuz durum olacak. Vahiy kitabı ilginç bir şekilde bize Yeni Yeruşalim’den söz eder (Vahiy 21). Gökten inen yepyeni bir kent! Budur bizim umudumuz. Bizim hedefimiz, gideceğimiz yer burası. Rabbin yanında olacağız. Vahiy 21:2’de şöyle diyor: “Kutsal Kent’in, Yeni Yeruşalim’in gökten, Tanrı’nın yanından indiğini gördüm. Güveyi için hazırlanmış süslü bir gelin gibiydi!”
Kimdir bu gelin? Gelin Mesih imanlılarıdır. Bir gün Rabbin yanına alınacağız ve orada olacağız. Mesih inanlılar topluluğu Mesih’in yanında olacaklar. Ne harika! O büyük, yeni Yeruşalim’de olacağız. Düşünün bir kere kardeşler. O gün ne kadar güzel olacak.
Bi¬raz ilerisine gidelim. Vahiy 21:16 bu kentin dörtgen şek¬linde, uzunluğunun, genişliğinin ve yüksekliğinin bir¬birine eşit olduğunu söyler. Mesih inanlılar top¬lu¬lu¬ğu – bizler orada, yeni Yeruşalim’de olacağız. Can sı¬kın¬tısı yok. Çok kalabalık olacağız. Bütün uluslardan, bü¬tün renklerden, bütün dillerden insanlar orada bir ara¬da olacağız. Çok muhteşem olacak, çok görkemli ola¬cak. Bol bol insanlarla sohbet edeceğiz, bol bol pay¬laşacağız, nice kişilerle orada karşılaşacağız.
Ama Vahiy 21:22’ye baktığımız zaman ilginç bir şeyle karşılaşıyoruz. Kentte tapınak yoktur. Hayret! Ama bizler tapınakta hizmet edeceğiz, dedik. Rab bizi kahinler ve krallar olarak atadı. Ama tapınak yok. 22 ayete devam edelim: “Kentte tapınak görmedim. Çünkü buranın tapınağı Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı ve Kuzu’dur!”
Görüyor musunuz? Belli bir ölçü, belli bir çerçevede bir tapınak değil, Rab Tanrımız’ın kendisi ve Kuzu – İsa Mesih tapınaktır. Ve sürekli biz Rabbin huzurundayız. Sürekli Rabbin huzurunda ibadette ve hizmette bulunacağız. Hepimize, her birbirimize görev var. Onun için hiç bir zaman kaygılanmayın, can sıkıntısı olmayacak. Bol bol hizmet var orada, bol bol çalışacağız, bol bol Rabbin huzurunda bulunacağız. Bunların verdiği o derin dinginliği yaşayacağız.
Vahiy 21’in başında ne okuduk? O yeni Yeruşalim gök¬ten iniyor. Sürekli aynı yerde kalmayacağız. Ha-re¬ket var, iniyor. Yeni bir gök, yeni bir yeryüzü oldu ve biz Rable beraber yeni Yeruşalim’de bu yeryüzüne ine¬ce¬ğiz ve bu yeni dünyanın başkenti Yeruşalim olacak. Bugünkü Yeruşalim’de barış, esenlik yok. Ama o zaman bir barış, esenlik, dinginlik olacak. Bu başkentte sen, ben ve milyonlarca Mesih inanlıları bulunacağız. Bu kentin nasıl olacağını ayrıntılarıyla göreceğiz.
Bunları düşünmek, bunları Tanrı Sözü’nde okumak benim yüreğime sevinç veriyor kardeşler. Bunu sizin gözünüzde de biraz parlatmak, yüreğinizi coşturmak için biraz açıklamaya çalıştım ki, böylesine büyük, harika bir umudumuzun olduğunu göresiniz. Onun için bu dünya nedir? Ne verebilir bize bu dünya o görkemin karşısında! Değil mi? Bu dünyada çektiğimiz acılar, sıkıntılar bu gelecek görkemin karşısında, bu yücelik karşısında nedir? Bir hiç.
Romalılar 8:18 şöyle der: “İçinde bulunduğumuz şu dönemin sıkıntıları bize açıklanacak olan yücelikle karşılaştırılamaz bile.”
Günümüzün sıkıntıları, dertleri, acıları o yücelikle karşılaştırılamaz. Onun için kardeşim, dayan, katlan. Bu dünyada olan dertleri değil, Mesih’i ve O’nun senin için hazırladığı o sonsuz dinginliği, sonsuz yaşamı düşün. O çektiğin acılar içerisinde, o göz yaşları içerisinde – söylediğimiz o ilahideki gibi,
“Korkunç fırtına kopunca
Yaşamım altüst olunca
Acılar beni sarınca
O zaman ey canım O’nu düşün!”
Rabbi düşünelim kardeşim, O acı çekti, hakaret gördü, haksızlıklara uğradı, ama hiçbir zaman ağzını açmadı. Hiç bir zaman karşı gelmedi. Katlandı. Biz de Rabbimizi örnek alıp katlanmayı öğrenelim! Başta okuduğumuz gibi, “Umudumuzla sevinin, sıkıntıya dayanın!”
Sıkıntıya, acıya dayanmak kolay bir iş değil. Tabii ki, kardeşler olarak bir araya geldiğimizde, Rabbin sözlerini paylaştığımızda, dua ettiğimizde güzel tatlı saatler geçiriyoruz. Bir aradayken konuşmak kolaydır; ama yine günlük yaşama döndüğümüzde o acılar, dertler bizi offf dedirtecek kadar sıkıyor; o derece ağır bir yük oluyor ki, artık tahammül edemiyor, dayanamıyoruz. Ama korkma, Rab senin gücünü biliyor. Rab biliyor ne kadar taşıyabileceğini. Rab seni seviyor. O sana, senin dayanamayacağından fazla bir yük yüklemez. Onun için sıkıntıya katlan kardeşim. Kabul etmeye çalış. O sıkıntılar, zorluklar bizim ruhsal alanda sağlığımız, imanda gelişmemiz, büyümemiz için birer araç olabilirler.
Bakın elçi Pavlus ne diyor: “Bu nedenle, iman sonucu doğrulukla donatılmış olarak, Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’yla barış içindeyiz. İman ederek içinde bulunduğumuz bu kayraya O’nun aracılığıyla girme hakkına kavuştuk. Kavuşacağımız Tanrı yüceliğinin umuduyla da övünüyoruz. Üstelik sıkıntılarımızda bile övünüyoruz. Çünkü sıkıntının dayanma gücünü oluşturduğunu biliyoruz. Dayanma gücü denenmeden geçildiğini gösterir, denenme de umudu oluşturur. Bu umut utandırmaz. Çünkü Tanrı’nın sevgisi bizlere verilen Kutsal Ruh aracılığıyla yüreklerimize dökülmüştür” (Rom. 5:1-5).
Pavlus bu sözleri yazdığı zaman, sadece bir teori olarak yazmadı. Bunları kendi yaşamında yaşadı ve karşılaştığı, geçtiği tecrübelerden sonra bu sözleri yazdı. Bu temeldir. Temelin olması şart kardeşim. Var mı bu temel sende? Bu temel atıldı mı? Temelsiz bir bina yakın zamanda yıkılacak. Dıştan hoş görünebilir, parlak görünebilir; harika görünebilir, ama temeli olmadığı için yıkılacaktır. Sen de dıştan böyle görünebilirsin, ama bu temel yoksa, sen de bir gün yıkılacaksın, mahvolacaksın. Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış durumdayız. İçinde bulunduğumuz bu kayraya Mesih aracılığıyla imanla kavuştuk. Ve Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz. Daha önce o yüceliğe baktık ve o harika yüceliği gördük. Tarif etmek mümkün değil.
Oradaki yüceliğin nedeni nedir biliyor musunuz? Rabbimiz orada olacaktır. Bu bana yeter aslında. Ben pek elmas, pırlanta, altın düşkünü değilim. Ama orada büyük bir yücelikle karşılaşacağız ve bu bizim umudumuzdur. Bunu burada Romalılar 5:2-3’te diyor. Sıkıntılar, acılar içerisinde tecrübe sahibi oluyoruz ve yetişiyoruz. Aynı zamanda da o tecrübe sonucunda başka kişilere yardımca olabiliyoruz. Senin çektiğin aynı sıkıntıları başkası da çekerse, bak kardeşim, aynı sıkıntıları ben de yaşadım, diyebilirsin. Büyük bir teşvik oluyor o karşındaki kişiye; ve onu daha iyi anlayabilirsin. Onun için katlan, dayan bu sıkıntılara. Bir gün kurtulacaksın. Kurtulacağız hepimiz. Çünkü hepimiz az çok sıkıntı çekiyoruz bu dünyada. O konuda haksızlık yok. Hepimizde zorluklar var, hepimiz yaşıyoruz bunu; çünkü biliyoruz ki, bu dünya düşmüş bir dünyadır ve bizler bu dünyanın içinde yaşıyoruz. Ama Rabbe çok çok şükürler olsun, bizler aynı zamanda o yepyeni ve kusursuz, mükemmel sonsuzluğa aitiz. Hamt olsun.
Süleyman’ın Özdeyişleri 10:28’de “Doğrunun umudu ve sabırla beklemesi ona sevinç getirir” diyor. Rab bizlere boşuna, “Kaygılanmayın” demedi. “Çünkü yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter!” (Matta 6:34).
Rabbimiz Yuhanna 16:33’te şöyle dedi: “Bende esenliğiniz olsun diye size bunları söyledim. Dünyada sıkıntınız olacak, ama cesur olun. Ben dünyayı yendim!”
Biz bu zafere – yengiye – katılıyoruz. Bu demek değil ki, bütün sıkıntılardan galip olarak çıkacağız. Hayır, sıkıntılar olacak, diyor. Ama cesur olun, Ben dünyayı yendim! Bizler de sonuçta yengiyle çıkacağız. Tüm zorluklardan kurtulacağız. Biliyorsunuz önemli olan bu konularda bizim bakış açımızdır. Bu konularda bakış açımıza hangi noktadan bakıyoruz? İnsan bakış açısıyla baktığımız zaman, bir çıkmaza giriyor, sorunlar, dertler büyüdükçe büyüyor. Önümüzde bazen bir dağ gibi duruyor bu sorunlar, öyle değil mi? Bir de Tanrı’nın bakış açısı vardır. Türkçe’de pek kurbağa bakış açısı denilmiyor. Ama Almanca’da “Froschperspektive” diyorlar. (Bu kurbağa bakış açısı demek.) Düşünün bir kere, o kurbağa o küçük otların arasında bulunuyor ve o küçücük otlar onun tüm görüş açısını kapatıyor. Ödü kopuyor korkudan. Bu küçücük ot bu kurbağaya koskocaman bir ağaç gibidir.
Bazen biz de bu durumdayız. Önümüzde olan sorun bir dev gibi, dağlar gibi önümüzde duruyor. Bir de kuşbakışı var. Kuşbakışı olduğu zaman yukarıdan bakılıyor. O zaman o sorunların o kadar da büyük olmadığı görülüyor. Etraf güzel gözüküyor. Her taraf yemyeşillik. Hiçbir ürkütücü, korkutucu yanı yok.
Ya da uçağa binildiği zaman güzel şey oluyor değil mi? Havalanınca ben hep koltuğu tutarım, çünkü korkuyor insan. Sanki her şey yere çakılacakmış gibi geliyor insana. Ama yukarılara çıktığında her şey sakinleşiyor. Aşağılara bakıyorsun ve o kocaman evler küçücük gözüküyor. Arabalar oyuncaklar gibi. İnsanlar ise hiç gözükmüyorlar. Yani sorunlar orada, aşağılarda kalıyor. Ondan sonra uçak karabulutları delerek yukarılara çıkıyor. Bir bakıyorsun ki, bulutların üzerinde güneş harika bir şekilde pırıl pırıl parlıyor.
Sıkıntı içerisindeyken biraz bu bakış açısından bakmak gerekir.
İnsan bakış açısından Tanrı bakış açısına geç kardeşim. Tanrı’nın bakış açısı, kuştan, uçaktan daha yükseklerdedir. Tanrı’nın bakış açısından baktığımızda bizim ufkumuz açılıyor, genişliyor ve ileriyi gösteriyor. Tanrı’nın bakış açısı ezelden sonsuzluğa bakmak oluyor. Acı ve sıkıntı dönemleri kısadır, ama o sıkıntıların, acı ve elemlerin içerisindeysek, bu bize çok büyük görünür. Ama sonsuzluktan baktığımız zaman hiçbir şey büyük değil. Pavlus’un dediği gibi, bizi bekleyen o yüceliği, o sonsuzluğu bugünün acılarıyla kıyaslamaya bile değmez.
Son olarak dua konusuna da kısaca değineyim. Kutsal Söz, “Duada gayretli olun” ya da “Durmadan dua edin” diyor. Neden? Çünkü duayla Rabbe yaklaşıyor, O’nunla konuşuyoruz. Diyalog, irtibat, bağlantı kuruyoruz Rable. Bu bağlantı hiçbir zaman kopmamalı; her zaman canlı tutulmalı ve Rable olan ilişkimiz bizi sevindirmeli. Umudumuzu diri tutsun diye dua etmeliyiz. Evet, bu bağlantı duada ve Kutsal Kitap’ı okumada gerçekleşiyor, yaşanılıyor. Her zaman her yerde her şey için dua edebiliriz. Sadece sabahları 2 dakikada şıp şak bir dua ile yetinmeyelim. Tüm gün – akşama kadar Rabbi aramamak, O’nunla konuşmamak ayıp değil mi? Sevdiğin bir kişiye sadece sabahları merhaba, akşamları da iyi geceler demek ayıp olmaz mı? Aslında bunu hiçbir zaman yapmayız. Her zaman sevdiğimiz kişiyle konuşmak, onunla ilgilenmek isteriz. Hatta sabahtan akşama kadar o sevdiğimizle sohbet etmek isteriz, değil mi!
Eğer Rabbimizi seviyorsak, O’nunla sürekli olarak, her yerde bir diyalog içerisinde olmalıyız. O’nunla iş yerinde, evde yemek yaparken ya da bulaşık yıkarken, evde çocuklarla uğraşırken, otobüs beklerken, yolda giderken – kısacası her yerde konuşmalıyız. Bırak insanlar bazen sana baksınlar. Zaten bu çağımızda herkes her yerde cep telefonuyla konuşuyor. Yollarda artık insanların konuşmaları normal oldu. Sen de Rable konuş kardeşim. Ücretsiz sağlam telefon bağlantısı vardır Rabbimiz’le. Hiçbir para ödemeden Rable konuşabiliyorsun. Rable konuşmak, O’nunla ilişkimizin canlı tutulması çok önemlidir.
Topluluk içerisinde de dua çok önemlidir. Habercilerin İşleri 2:42’de o ilk imanlıların yaptıkları dört önemli nokta vardı: “Bunlar habercilerin öğretisini dinlemekte, ruhsal paydaşlıkta, ekmek bölmekte ve dualara katılmakta sürekli bağlılık gösterdiler!” İlkin öğreti geliyor. Bu nedenle sağlıklı öğreti bizim iman hayatımızın temel taşıdır. Elçilerin öğretisi, Kutsal Kitap’ın öğretisidir. İkinci olarak ruhsal paydaşlık geliyor. Üçüncüsü, ekmek bölmek, yani Rabbin sofrasında paydaşlıkta bulunmak, son olarak da dua. Tüm bunlarda bir süreklilik vardı.
Dua etmek, dua birliği aramızdaki o bağı sıkılaştırıyor. Bu nedenle topluluk içerisindeki dua birliği çok önemlidir. Ne oluyor orada? Hepimiz aynı istikamete konuşuyoruz. Tek bir yöne doğru konuşuyoruz, yani Rable konuşuyoruz. Artık tartışmalara, boş konuşmalara, fikir alış verişlerine yer yoktur. Belki bazen dua yoluyla bile başkalarını eleştirmek ya da suçlamak gibi durumlar oluyor, ama o şekildeki duaları zaten Rab kabul etmiyor. Bu ayrı bir konu.
Ama ciddi dualarda diyelim 5-10 kişi bir aradadır. Bizler dua ettiğimizde, ne yapıyoruz? Rabbe yöneliyor ve O’na yönelik konuşuyoruz. İşte bu birliği sağlıyor ve gerçekten harikadır.
Bir şey daha eklemek istiyorum: Şükür etmeyi unutmayalım. Şükür etmeyi çoğu zaman, özellikle de sıkıntı anlarında unutabiliyoruz. Dediğim gibi o anlarda sadece o acıları, o sıkıntıyı görüyoruz ve şükretmek nedir bilmiyoruz o zaman.
Mezmur 103’te Davut kendi kendini uyarıyor. Kendi ca¬nını, kendi varlığını, içindeki benliğini uyarıyor. “Rab¬be övgüler sun ey canım!” Bunu çok çabuk unu¬tu¬yoruz değil mi? Bizler unutkan insanlarız. Bir sıkıntı gel¬diği zaman, sorunlar olduğu zaman Rabbin geçen ay, geçen hafta yaptığı iyiliklerini, yardımını, ko¬ru¬ma¬sı¬nı unutuyoruz. Ondan sonra şikayet etmeye baş¬lı¬yo¬ruz. Neredesin Rab, neden gelmiyorsun, neden yardım etmiyorsun? Ama ne kadar çok Rabbin yardımlarını gördük, bereketlerini yaşadık! Neden bunları görmüyoruz? Çünkü unutkanız. “Rabbe övgüler sun ey canım!” Tanrımız’ın en büyük iyiliği, İsa Mesih’i feda edip O’nda kurtuluş sağlamasıdır. Unutma bunu kardeşim. Rabbi her zaman bol bol övmek ve O’na şükretmek gerekir! Ama biliyorum, bazen o sıkıntılar o derece ağır geliyor ki, insan iki sözü bir araya getiremiyor. Ağzını açıp bir dua söyleyemiyor. Ve burada bir müjde var kardeşim. Özellikle o anlarda, kendini terk edilmiş, yalnız hissettiğin anlarda bak Rab ne diyor? “Ben seninle beraberim.”
Romalılar 8: 26-28’de şöyle der:
“Ruh da güçsüzlüğümüzde bize yardım eder. Çünkü nasıl dua etmemiz gerektiğini bilmeyiz. Ama Ruh kendisi sözle anlatılamaz iniltilerle bizim için Tanrı’ya yakarır. Yürekleri araştıran Tanrı, Ruh’un düşüncesini bilir. Çünkü Ruh kutsal yaşamlılar yararına, Tanrı isteği uyarınca yakarmaktadır. Tanrı’nın kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz!”
Bu bölüm Kutsal Kitap’ın en teşvik verici, yüreklendirici bölümlerinden biridir. Kutsal Ruh bize o anlarda yardım eder. Ruh da bize o güçsüz anlarımızda yardım eder.
Çoğu zaman ne için dua etmemiz gerektiğini bilmiyoruz. Nasıl dua edeceğimizi bilmiyoruz. Dediğim gibi ağzımızı bile açamıyoruz. O iniltiler, o acılar altında inliyoruz. Ama Ruh kendisi aracı oluyor. Bizim dile getiremediğimiz duaları Kutsal Ruh babanın huzuruna çıkarıyor; tam bizim istediğimiz ve ihtiyacımız olduğu şekilde. Mükemmel bir şekilde bizim söyleyemeyeceğimiz duaları Kutsal Ruh iletiyor ve söylüyor. Bu bir.
İkinci olarak, bir şefaatçimiz var. Romalılar 8:34’te İsa Mesih’in babanın sağında oturduğunu ve bizim için aracılık ettiğini söyler. Rabbimiz savunucumuz – şefaatçimiz oluyor! Görüyor musunuz? İki yönden destekleniyoruz. Yeryüzünde Kutsal Ruh tarafından ve gökte Mesih İsa tarafından. Bu nedenle korkma kardeşim. Hiç bir şey olmaz sana. Sağlam bir garanti var. Sağlam bir kurtuluş güvencesi var. Senin duaların, senin sadakatin, senin çalışman değil, Kutsal Ruh’un seni desteklemesi ve Mesih’in sana güvence vermesi, seninle olması ve seni korumasıdır. Onun için Romalılar 8:35’te şöyle diyor:
“Mesih’in sevgisinden bizleri kim ayırabilir? Sıkıntı mı, elem mi, zulüm mü, açlık mı, çıplaklık mı, tehlike mi, kılıç mı?”
Bir yandan Kutsal Ruh, öbür yandan İsa Mesih, üçün¬cü¬sü de Baba Tanrı’nın bize olan sevgisi bizi sarıyor, des¬tekliyor. Baba Tanrı’nın sevgisi bitmez. Son bul¬maz. Ama burada somut destek var Kutsal Ruh ve oğul ta¬rafından. Üçlü Tanrı bizi tutuyor, taşıyor ve bize ba¬kı¬yor. Onun için Mesih’in sevgisinden bizi kim ayı¬ra¬bi¬lir? Hiç bir şey ve hiç kimse Mesih’in sevgisinden bizi ayı¬ramaz. Bu sözler benim için büyük teşvik sözleridir. Se¬nin için de teşvik sözleri olsun. İhtiyacımız var buna. Rab¬be bakın kardeşler. Kerelerce bu ayetler tekrarlandı (İb-ra¬niler 12). Rabbe bakalım. Gözümüzü Rabbe di¬ke-lim. Kendi sorunlarımıza değil, aşağıya bakmayalım. Yu¬karıya, Rabbe bakalım. O zaman bütün şeyler, so-run¬lar, sıkıntılar arka plana düşer. Bu nedenle Ro¬ma-lı¬lar 12:12’yi ezberlemekte yarar vardır. Özellikle sıkıntı an¬larında o ayetler aklınıza geldiği zaman size büyük güç kaynağı olabilir.
Romalılar 12:12’den sonra İbraniler 12:12’yi de ezberleyin: “Taşıdığınız umut sizlere sevinç versin. Çektiğiniz acıya, sıkıntıya dayanın, kendinizi duaya verin... sarkık ellerinizi, bükük – cansız dizlerinizi doğrultun!”
Yorumlar